Nükleer hak ve yükümlülükler arasında denge sağlanması, tetik mekanizmasının kullanımı veya Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın (UAEA) siyasileştirilmesi dahil, Batı Asya güvenliğinin en kritik meselelerinden biri haline gelmiştir.
Tehran Times, bu karmaşık denklemleri incelemek amacıyla, önde gelen bilim insanı ve üniversite profesörü Halit Hüseyin ile bir röportaj gerçekleştirdi.
Fransız Claude Bernard Üniversitesi’nden nükleer fizik alanında mezun olan ve Lübnan Ulusal Nükleer Araştırma Konseyi üyesi olan Halid Hüseyin, İran’ın NPT kapsamındaki hakları, yaptırımların yol açtığı zorluklar ve ABD ile İsrail’in bölgesel istikrar üzerindeki daha geniş etkileri hakkında net görüşler paylaştı:
İran’ın NPT kapsamındaki haklarını nasıl değerlendiriyorsunuz ve bu haklar uluslararası alanda ne ölçüde gözetiliyor?
İran’ın barışçıl amaçlarla nükleer enerjiden yararlanma hakkı vardır. Bu ülke hiçbir zaman yasaklı kullanımlara yönelmemiş ve nükleer silahların yayılmaması konusunda uluslararası standartlara daima bağlı kalmıştır. Ayrıca, İran uluslararası anlaşmalara uymakta iken, diğer bazı ülkeler BM’den herhangi bir yaptırım görmeden bu anlaşmaları ihlal etmektedir.
Avrupa ülkelerinin İran’a baskı uygulamak amacıyla “tetik mekanizmasını” kullanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz ve bu durum uluslararası hukukun itibarını nasıl etkiliyor?
Tetik mekanizması, Obama döneminden itibaren ABD’ye, Güvenlik Konseyi kararlarını yeniden yürürlüğe koyma ve 30 gün içinde bağlayıcı şekilde uygulama imkanı tanıyordu; üstelik Rusya ve Çin vetolarını kullanamıyordu. Ancak bu mekanizma pratikte uygulanabilir değildir.
Bu mekanizma yalnızca bir kez kullanıldı ve tüm tehditlere rağmen ben tekrar uygulanmasını istemiyorum; çünkü ABD ile Avrupa arasında ciddi anlaşmazlıklar vardır ve ABD bunu uygularsa uluslararası arenada yalnızlaşır ve Akdeniz güvenliği açısından ciddi bir risk doğurur. Bu nedenle, uygulanmasını ertelemeyi ve uluslararası hukuku zedelemek yerine, uzlaşıya dayalı yeni bir formül aramayı tercih ederim.
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı, İran’ın nükleer faaliyetlerini denetlerken tarafsız mı davranıyor, yoksa siyasi baskılardan etkileniyor mu?
Grossi, itibar sahibi bir yönetici olarak tarafsızlığı vurgulasa da ajans, İran’a karşı genellikle önyargılı davranmıştır; çoğu denetçi ise ABD’nin baskısı altında çalışmaktadır ve bu durum geçmişte de gözlemlenmiştir.
ABD ve Siyonist rejimin Ortadoğu’daki, özellikle nükleer enerji ve güvenlik alanındaki baskıları, bölgesel istikrarı nasıl etkiliyor?
ABD, İsrail’i tüm teknik ve güvenlik alanlarında kapsamlı biçimde desteklediği sürece, Ortadoğu hiçbir zaman istikrara kavuşamaz.
İran’ın nükleer programının mevcut durumu, teknolojik ilerlemeler açısından bölgedeki diğer ülkelerle kıyaslandığında nasıl değerlendirilebilir?
İran’ın nükleer programı yüksek bir etkinliğe sahiptir ve yaklaşık 50 bin nükleer uzman kapasitesine eşdeğer yetenek, deneyim ve altyapıya sahiptir. Bu ülke programının tamamen barışçıl olduğuna yüzde 100 bağlıdır ve tüm uygulamalarında şeffaflığa önem vermektedir; buna karşın İsrail her alanda ABD’ye bağımlıdır ve hiçbir uluslararası nükleer anlaşmaya uymamaktadır.
Uranyum zenginleştirmenin barışçıl enerji kullanımı açısından önemi nedir ve İran’ın enerji bağımsızlığına nasıl katkı sağlar?
Uranyum zenginleştirme, elektrik üretimi ve radyasyon tedavisi gibi nükleer döngüde önemli bir adımdır. Bu süreç, İran için maliyet tasarrufu sağlar.
İran, Batı’nın yaptırımları ve sınırlamaları nedeniyle nükleer araştırmalarında hangi temel teknik zorluklarla karşı karşıya?
İran, 40 yılı aşkın süredir sıkı bir ambargo altında; gelişmiş ekipman satın alamamakta ve modern teknolojilere erişememektedir. Ancak İran, bu sınırlamaları, yerli uzmanlardan faydalanarak ve santrifüj sayısını artırıp IR1’den IR10’a yükselterek aşmıştır; bugün yaklaşık yarım ton zenginleştirilmiş uranyuma sahiptir.
Mevcut uluslararası nükleer denetim çerçevesinin, nükleer silahlı ve silahsız ülkeler arasındaki hak ve sorumlulukları yeterince dengede tuttuğuna inanıyor musunuz?
Uluslararası nükleer denetim tamamen Washington’un talimatlarına bağlıdır ve nükleer silahlı ya da silahsız ülkelerin haklarını dikkate almaz. Washington, standart ihlallerini kendi keyfi politikaları doğrultusunda devletleri kullanmaktadır.
İran’ın nükleer tesislerine olası bir askeri saldırı, hem bölgesel hem de küresel ölçekte, hangi olası sonuçları doğurur?
İran’ın 12 nükleer merkezi oldukça sağlamdır ve bir saldırı veya askeri darbe durumunda bu tesisler tamamen yok olmayacaktır; yalnızca nükleer program birkaç ay aksayacak ve zarar gören tesisler İran’ın yerli uzmanlığıyla yeniden inşa edilecektir. Bölgedeki radyasyon sızıntısı konusunda herhangi bir endişem yok.
Tecrübelerinizde, Birleşmiş Milletler’de üst düzey görevlere gelmeye çalışan bazı kişilerin, batılı devletlerle işbirliği yaparak üçüncü bir ülkeye karşı hareket ettikleri örnekler oldu mu?
Elbette; İsrail ve ABD, tüm uluslararası karar alma merkezlerinde nüfuz ajanlarına sahiptir.
Sizce Rafael Grossi’nin liderliği, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın etkinliği ve itibarını nasıl etkileyebilir?
Rafael Grossi, Arjantinli deneyimli bir diplomattır ve yaklaşık 40 yıldır nükleer konularla ilgilenmektedir. ABD Nükleer Derneği’nden ödüller almış ve 2023 yılında, barışçıl nükleer programların denetimi ve nükleer malzemelerin teminiyle ilgili uluslararası zorluklar karşısında ikinci kez ajans başkanı olarak seçilmiştir.
Bana göre Grossi, tüm taraflarla iletişim kanallarını korumaktadır. Batı’nın baskıları ile İran’ın barışçıl nükleer enerji hakkı arasında ince bir denge kurmaktadır; ancak bazı denetçilerin raporlarında İran’a karşı önyargılı davranmalarını engelleyemez.
yorumunuz